30 Ocak 2011 Pazar

değiştirmek için değişmek...

geçmiş silindi, bugünü değiştirmek için değişmeye de karar verildi, şimdi bir yol haritası lazım... içten dışa bir değişim, benim gibi alışkanlıkları ve mevcut şartlarından ayrılmayı pek sevmeyen biri için çok tercih edilebilir bir yol değil. o yüzden dıştan içe gitmek daha doğru bir seçenek. işte bu yüzden bir kısmınızın yüzyüze, pek çoğunuzun facebook'ta şahit olduğu gibi dışı değiştirmeye başladık... öncelikle gardrop detoksu yapıldı, kimbilir kaç sezondur orada duran fazlalıklar ya atıldı ya elden geçsin diye terziye bırakıldı. yeni tarza uygun ihtiyaç listesi yapıldı. topuklular kutulardan çıkarıldı, takılar şifonyer üzerinde yerini aldı. saçlar renk ve şekil olarak değişti ve yorumlara bakılırsa iyi de oldu. devamında biraz bakım, biraz da eğitim ile bu kısmın "yapılacaklar" listesinin sonuna yaklaşmış olacağız. böylece içsel ve işsel anlamda olmak istediğim yere daha uygun hale gelecek görüntü de...

dışardan yenilenirken içerinin de üzerinde çalışmaya devam tabii ki. bu kısım ise biraz keyfi olacak şimdilik. zira çok yoruldum ve yıprandım şimdiye kadar. o yüzden öncelikle "keyif" kavramını yayacağız hayata. 3 hafta yokken öğrendiğim şeylerden biri buydu çünkü... sorunlar, sıkıntılar her yerde, herkeste var. bunları engellemek ya da azaltmak mümkün değil ama keyfi artırmak mümkün. e onu artırırsak yekünde dengeler değişir :)

pekiii bunu nasıl yapacağız? ister sokakta yürümek olsun, ister bir kahve içmek ya da evişi, yapılan her şeyden, yapıldığı anda keyif almayı öğrenerek... sonucu ya da kötüyü düşünerek değil, süreci "yaşayarak" yaparak ve yaşayarak her şeyi :)


bu ilk görev, ikincisi ise "sakin olmak". bunu okuduğunda zaten sakin bir insan olduğumu düşünenler olacaktır. yanlış da değil ama benim kasdettiğim davranışsal ya da ilişkisel anlamda bir sakinlik değil. bu anlamda da çook yol kat ettiğimi biliyorum, özellikle son ilişkim kesinlikle çok eğitti beni. "sakin olmak" ile asıl demek istediğim biraz sabretmek, biraz akışına bırakmak, biraz "bana ne" demek, biraz da sorgulamamak aslında belki de... çünkü her şeye yetişip, her şeyi kontrol etmeye çalışmanın bir yere varmadığı çok açık. bunu yapmaya çalıştığınızda geriye "hiçbir şey"den başka bir şey kalmıyor elde...

üçüncü sırada ise "kendini dinlemek" var. bir kaç ay önce fark ettim artık kendimi dinlemediğimi. aslında sanırım ben hiç dinlemedim ki kendimi. nasıl fark ettiğime gelince... yeşim'e gitmiştim bana kahve mi, bira mı içmek istediğimi sorunca kahve dedim, "moralim bozuk bira iyi gelmez" diyerek... kahve içildi bitti, arada dertleşildi, ağlaşıldı... yani kahve içmiş olmak da pek bir işe yaramadı aslında :). 2.tura geldiğimizde soru bu sefer şu şekilde geldi:
- ne içersin? ama ne "istiyorsun" onu söyle.

bazen basit, kısa anlar ya da cümleler büyük kapılar açabiliyor önümüzde... işte bu soru, hayatımdaki pek çok anda "istediğimi" düşünmeden cevap verdiğim ya da hareket ettiğimi fark etmemi sağladı. o günden beri bir cevap ya da karar anında, basit veya önemsiz bir durum da olsa, kendini dinlemeyi deniyorum. ve bu bizi tekrar birinci kavrama, keyfe, geri getiriyor. çünkü kendinizi dinleyerek yaşadığınızda, gerçekten istediğinizi yaşayabiliyor, tadını alabiliyor ya da yanlış seçimse içiniz acımadan oradan uzaklaşabiliyorsunuz.

işte yolculuğun ikinci yarısında atılan adımlar bunlar, dediğim gibi bu aşamada anlatılacaklar yenilen yemekler, gezilen yerler değil... biraz bana ve belki biraz da size ait ufak adımlar... bir gün benim, sizin ya da belki de şu anda tanımadığımız birinin hayatını değiştirecek yolculuklar...

sevgiyle kalın,
a