30 Aralık 2010 Perşembe

El primer día en Madrid... (Madrid'de ilk gün)


18:55

maalesef benimki bu kadar görkemli değildi
Dilini bilmediğim bir ülkede olup, dilimi konuşamayanların çalıştığı bir restorana girmiş olmanın trajikomik sonuçlarını yaşamaktayım şu an. Dolaşırken hoşuma giden küçük şirin bir yerdi burası. Kapıdaki tabelada günün yemeği olarak yazdıkları paelle marinera’yı (deniz mahsüllü) görünce gelip akşam yemeğini yiyebileceğim bir alternatif olarak gözükmüştü. İngilizce bile bilmese de anlaşabildiğim garsonu gelirken gördüğümde, paella’dan sonra ikinci tabakta tatlı falan getiriyor diye düşünmüştüm. Oysa ki tabağı önüme koyduğunda elim kadar bi etle karşılaştım. Demek paella ile birlikte getirdiği ekmeği de bu yüzden almamış sonra. Tabelada 2 şey yazıyordu ama 2.sinin bu olacağı aklıma gelmemişti doğrusu :) Şimdi bunu yiyip obez mertebesine erişsem mi yoksa ne yapsam? Yediğim paella yaklaşık 2 tabak pilava denk gelmese sorun değil. Ama onun üstüne bir de bunu yersem gecenin kabuslarla geçeceği kesin! :P Ama İstanbul’da ne bulursam yiyeceğim dediğim arkadaşlara verdiğim sözü tutuyorum. Yazının ilerleyen kısımları mide fesatına yoğunlaşırsa bilin ki ben bittim (bu arada ilk lokmanın güzelliğine bakılırsa bu et biter :P)

Bu arada Madrid’de akşam yemeği 9’dan önce yenmediğinden ben 6buçuk gibi girip de yemek isteyince, garson kız zaten İngilizce de bilmediğinden bana inanması da ayrı zaman aldı. Şu an saat 8buçuğa geliyor ve benden sonra gelenlerden hiç biri henüz yemek sipariş etmiş değil. Her gelen bir iki kadeh içki ya da kahve içip kalkıyor. Zaten bugün bir türlü yemek yiyemememin sebebi de Madrid’in saatlerinin şaşmış olması. Onlar yerken ben turdaydım, ben yiyebilecekken de her yer kapalıydı. Öğle yemeği 13:00-16:00 (ortalama 14:30), akşam yemeği ise 21:00-23:30 arasında yeniyor. Yarın bu konuda daha dikkatli olmam gerekecek.

Bu arada İspanya’da toplu taşıma ve işyerleri hariç her yerde hala sigara içilebiliyor. Tam yasak 2Ocak’ta başlayacakmış.

Gelelim günün öncesine… Sabah kalkmak ve evden çıkmak konusunda pek hızlı davranabildiğim söylenemez. Madrid’in merkez noktalarından biri olan Plaza Mayor’a gelmem 11’i buldu maalesef. Nuria buradan 4Euro’ya rehberli turlar bulabileceğimi söylemişti. Madrid merkezine doğu ve batı yakalarını yaklaşık 1buçuk saatlik turlar bugünümün ana etkinliği oldu. Allahtan İngilizceme güvenmeyip Fransızca turlara katılmışım. Hem anlaması, hem de grubun 8 kişiyi geçememesi süper oldu! Oldukça keyifli ve esprili bir rehberimizden eski Madrid olarak anılan merkezin batı yakasındaki Barok, gotik, ve arap mimari karması farklı farklı eserlerin, ilginç hikayelerini dinledim. Yapıların çoğunda İslam eserlerinin çizgilerine rastlamak mümkün. Sebebi de, o zamanlarda el işçiliği çok iyi olan Müslümanların inşaatlarda yer alması. Bu arada merkezdeki pek çok yapının çevresinde iskeleler kurulu, çünkü restorasyona büyük destek veriyor yönetim. İster bar olsun, ister otel eğer kriterlere uyuyorsa yapının bir kısmı ya da bütününde yapılacak bir restorasyona büyük yardım sağlıyor. Zaten şehirdeki oteller, kamu kurumları, galerilerin çoğunluğu bir zamanlar ya bir küçük saray ya da ünlü bir yazarın vs eviymiş. Anlayacağınız her tuğlasında bir hikaye var bu şehrin. Katıldığım 2.tur ise daha edebiydi, Cervantes en tanınmışları olmak üzere bir çok İspanyol yazarın yaşadığı sokakları gezdik. Her bir yazarın yaşadığı evin sokağın yerine en tanınmış eserinden bir paragraf yazılması da son derece güzel bir fikir olmuş doğrusu…

Sanırım Madrid de “yaşayabileceğim şehirler” listesine kendini ekletmeyi başaracak bu hafta itibariyle :) Ve sanırım tekrar geleceğim zira şu an tatilde olmaları nedeniyle buraya akın etmiş binlerce yerli ve Avrupalı turistin oluşturduğu uzun kuyruklar nedeniyle ve 31Aralık-1Ocak’ta pek çoğu kapalı olacağından Kraliyet Sarayı gibi birçok yeri gezmem mümkün olamayacak. Gerçi bu akşamı çok uzatmayı eve gidip duşun ardından erkenden yatıp yarın 9da kendimi merkezde olacak şekilde ayarlayabilirsem bi kısmını daha aradan çıkartabilirim sanırım.

Bu arada bu günün nazar boncuğu da fotograf makinesi… Yanımda getirdiğim küçük fotogtaf makinesine pil dayanmıyor maalesef. Daha öncede aynı kıllığı yüzünden beni çok yarı yolda bırakıp, çok küfür yemişti benden. Diğer koca makineyi de sürekli taşıyamayacağımdan akşam eve gidince Türkiye’deki fiyatlarla karşılaştırıp bugün beğendiklerimden hangisini alacağıma karar vereceğim. Zira buralarda olduğum süre içinde satın almak zorunda kalacağım pillerin bedeli makineninkini geçecek gibi. Ayrıca onsuz benim de olduğum hiçbir fotografım olamayacak bu yolculukta, diğerini kimsenin eline veremem.

Günün artısı ise artık bir İspanyol telefon hattına sahip olmam :) Böylece roaming korkum olmadan telefonu açık tutabilirim. Siz de beni 0034 693041656’dan arayıp ulaşabilirsiniz tabii o sırada bir turda, barda ya da konuşamayacağım herhangi başka bir an değilse…

Yarın ola hayrola o halde, şimdi kahvemi de içip eve gitme vakti artık, evde görüşürüz…
a
(evet etin büyük kısmını yedim, ve evet artık bir obezim ben :P)



28 Aralık 2010 Salı

hoşbulduk madrid!

20:06

yerel saatle 15:45'te inip hemencecik pasaport ve bavulu çözdük de metroya giden o yol ne uzundu allahım. bi daha istanbul metrosuna "çok yürütüyorlar lan adamı" diye laf edersem ne olayım :) git git bitmedi mübarek.

uçakta dersime iyi çalıştığımdan, önce bir "bono" aldım kendime. 10luk metro bileti oluyor kendisi, bi kaç gün yeter artık bana. nuria (evet, bizim nuriye gibi yani) ile buluşacağımız durağa gelmem 10dk sürdü. 3dk da yürüdük ve işte evdeyiz :)

şu ana kadar tek aksilik bavulumun tutma yerinin tam metroya binerken elimde kalması. bir allahın kulu da el atmadı, gavuristan işte! o hengamede bi süre için nereme sokacağımı bi türlü bilemediğim tutacak elimde yolculuk edişim de ayrıca komikti tabii :)

calle chile adlı sokakta 3 oda 1 salon bir ev burası. gerçi oda-salon kavramı biraz karışık zira bütün odalar (mutfak ve banyo da dahil) aynı ölçüde neredeyse. odamın fotograflarını yarın yükleyeceğim. "lar" eki fazla gelecek muhtemelen zira tek karenin sığabileceği kadar ufacık tefecik kendisi.

evin bi kusuru var: buzzzz gibi! soğuktan ne kadar nefret ettiğimi bilenler şu anki durumumu tahmin ediyordur muhtemelen. evdeki ufo şimdi burada olsa ne güzel olurdu! akşama kazakla yatacağız anlaşılan ya da bol bol kırmızı şarap tüketilecek akşam (ben bu cümleyi yazarken kız bi ısıtıcı daha getirdi salona, evren kesinlikle daha sık duyuyor artık beni!)

nuria süper sempatik bir hatun, yarı ingilizce yarı ispanyolca anlaşıyorduk ki "boşver sen ispanyolca konuş ben de öğrenirim" dedim. şimdi sadece ispanyolca konuşuyoruz. daha doğrusu o konuşuyor, ben ingilizce cevap veriyorum. 31ine kadar madrid'de olacak, sonra ailesinin yanına gidecek. yani ben ayrılırken görüşemeyeceğiz ama o zamana kadar 5-10 cümle daha eklerim alırım ondan repertura :)

şimdi nuria ve arkadaşları ile yemek yemek üzere çıkmam gerekiyor, detaylar yarın.
a

madrid'e doğru uçmaktayız...

13:34

 
Uçuşun ilk saatine pamuk bulutlar üzerinde, masmavilikte deli gibi parlayan bir güneş eşlik etmekte. İstanbul’un karanlık ve kış gününden sonra, pencereden gözüme gözüme gelen güneşe hayır demek istemiyorum. Ne de olsa uzun bir süre sıcağa hasret kalacağım… Maalesef yılbaşını karla karşılıyor olamayacağız Madrid’de. Görünen o ki geceleri 3-4derece, gündüzleri ise bıraktığım son İstanbul gününden pek de sıcak olmayan günler var önümüzde. Soğuğa itirazım çok yok da, bari güzel fotograflar yakalayabilmem için güneş olsun.

Aşağıda bulutların delip geçmiş karlı tepeler var, neredeyiz acaba? Az önce kaptanımız “sağda şu var, solda bu var” diye bir şeyler homurdandı ama neden bahsettiğine dair hiçbir fikrim yok.


Mmmm yemek vakti, burnuma güzel kokular geliyor…  THY Do&Co ile bu işi gerçekten en üst noktaya taşımış gibi. Menüde mozarellalı yeşil salata(cık), tavuk külbastı ve çikolatalı mus var. Yanında ne mi içiliyor? Tabii ki beyaz şarap! (Yemeğin tek kusuru karabiber yazan poşetten tuz çıkarak pilavı mundar etmesi oldu.

  
Kaptanımız yeniden ve allahtan biraz daha anlaşılır bir şekilde dile geldi. Yunanistan, Romanya ve Fransa üzerinden gidiyormuşuz. (Şu an nerede olduğumuz hala belirsiz :P) Varış saatinde bir değişiklik yok, hava sıcaklığı -1 derece ancak güneşli!

Bu arada dışarıdaki bulutlardan yemeğe kadar her şeyi fotografladığımı gören yan sıradaki 2 adam işin .okunu çıkardığımı düşünmüşlerdir herhalde. Niye mi? E çünkü uçağı beklerkenki o fotografı çekmelerini de onlardan istemiştim. Nereden bileyim aynı hizada oturacağımızı :)

Haklarında birkaç cümle yazacağım tek yolcular onlar değil aslında, topu topu 30-40 kişi olunca ucakta yazıya konu olacak şey çok.(az kişinin bir yararı da 3 kişilik koltukta tek başına yayılma keyfi!). Türbülansları da eklersek şehirlerarası otobüs yolculuğu kıvamındayız… Yolcularımız arasında ünlüler de var. Haldun Dormen ve Baba Alibora’nın (ismini hatırlayamadım, ama adam gerçekten çoook karizmatik. Öyle oğlan, böyle babadan çıkardı ancak zaten) başı çektiği bir grup var. Diğerleri de aynı yaş grubu ama onlar da tiyatrocu mu bilemedim. Sanırım dönüşte yapılacaklar listesine oyunlara gitmeyi de eklesem iyi olur. Gereksiz Amerikan artistlerini tanıyıp da, kendi ülkemin tiyatrocularını bilemiyorsam bu onu gerektirir.

Şimdi biraz Madrid rehberi çalışayım, görüşmek üzere
a

ek1: bu yazı gecikmeli olarak yayında, henüz uçaklarda wifi yok maalesef.
ek2: yan sıradakiler, uçakta sürekli makineyi kurcaladığımı görünce “burada da çekelim mi orijinal olur” gibi bir yaklaşımda bulundular. abarttım sanırım biraz :P
uçağa alınamayacağındaz zorla  içtiğim yarım litre suyum ve ben madrid uçuşunu beklerken...

ilk gün...ilk uçuş...

11:35
sonunda beklenen yolculuğun ilk günü! yaklaşık 1saatlik gerekli gereksiz işlemler sonrasında şimdi "world lounge"da mocha ve croissant keyfi zamanı... uçak 12:25'te kalkacağına göre açık büfeye ayrılacak zaman var hala :) bir daha uçarsam sanırım tüm zamanı burada geçireceğim, zira burada yok yok üstelik alkol de açık büfe! ancak servis konusunda iyi not veremeyeceğim maalesef, az önce yanyana 2 masada oturan 2 kişiden hangisine türk kahvesini götüreceğini bilemeyen garson arkadaş diğerine "şişkoya mı" diye sordu, odun!

15:45te madrid'de olacağım, ev sahibem ile buluşmadan önce yaklaşık 2.5saatim olacak. eşşek ölüsü (tam 13kg) o valizle dolaşamayacağıma göre. buluşacağımız yerde bir café'de konuşlanıp, ilk izlenimleri bildiriyor olacağım. haber alamazsanız bilin ki bavulu havaalanında emanete bırakıp kendimi sokaklara saldım demektir :)

görüşmek üzere,
a

kendine yolculuk? kendi kendine yolculuk?...

00:55
bir kaç saat sonra itibariyle başlayacak ve günlerce atılacak adımlar aslında her iki yolculuğa da ait olacak... bunca zamandır ihmal ettiğim kendime doğru ve üstüme üstüme gelen onca şeyden sonra her şeyi geride bırakıp bir başına çıkılan bir yolculuk bu.

herhangi bir beklenti olmadan, sadece "geride bırakmış" olmak üzere çıkılan ve beni olduğu kadar birçoğunuzu da heyecanlandıran keyifli bir serüven olacak. merakları gidermek, yediğimi içtiğimi ve gördüklerimi de paylaşmak üzere işte söz verdiğim blog da yayında :) elimden geldiğince her gün güncelleyerek ayrıntıları hepinizle paylaşıyor olacağım. hoş, bu durumda döndüğümde anlatacak bişey kalmayacak sanki. e o zamanda yediğim yemeklerden değil de meyvelerden, gezdiğim sokaklardan değil de hayallerden konuşuruz :P

bugün sonunda biraz heyecan, birazda tedirginlikle bavul toplandı. günler öncesinden hazırlanan listeden son kontroller yapıldı. kedilere göz kulak olması ricası ile anahtarlar teslim edildi (teşekkürler dilge!). sabah havaalanına gidiş planlandı. online check-in yapıldı. ve işte her şey hazır... sabaha havaalanından bildirmek üzere!

iyi geceler,
a