18 Ocak 2011 Salı

Floransa’dan Roma’ya dönüş…


17 Ocak / 12:47

Gidişteki kokoş teyzeye hiç laf etmemeliymişim. Onun laneti mi tuttu artık ne bilmiyorum ama şu an durum daha beter. İki İtalyan teyzenin arasında kalmış durumdayım bu sefer. Üstüne bir de her an kusacakmış gibi duran yaşlı amcamız var – ki Allahtan uyumaya karar verdi ve çıkardığı anlamsız sesler bir süreliğine kesildi. Yolculuğumuzun ilk yarım saati jambonlu sandviç ve mandalina kokuları arasında geçti. Şimdi karınları doyduğundan artık sohbet aşamasına geçtiler… Ama hangisi daha vahim bilmiyorum zira burada öğrendiğim kadarı ile burada susmak bilmiyor insanlar. Susmayı bırakın kısık sesle konuşmaktan tamamen bihaberler. Geçen yolculukta kokoş teyzenin benimle ilgili düşüncelerine benzerleri şimdi ben bu yeni yoldaşlar için aklımdan geçiriyorum sanırım bu sefer :P Ama daha bir saat var ve gerçekten çığlık atmak üzereyim… 
Restoran vagonuna gitsem mi acaba? İyi de ben 6. vagondayım, restoran ortada mıdır yoksa başta mı acaba? Ortada ise orta kaçıncı vagon? Ve ben bu soruları sorarken gelenci bilet kontrolörü hayatımı kurtardı, 7. vagonmuş meğer :).

Bir de interneti çözebilseydim ne güzel olacaktı. Gidişte bu da sorun olmamıştı, rahatça bağlanmıştım. Ama bu sefer, önceden tanımlandığı için midir nedir, bağlanamıyorum.

Evet sonunda restoran vagonundayım. Tabii onun kafeterya tarafında, zira genel olarak yeme-içmenin ne kadar pahallıya geldiğini düşünürsek trende kaça patlayacağını tahmin edemiyorum. Ama buradaki saadetim de uzun süremeyebilir. Ayakta ve serin bir yerde olmak ile teyzelerin sohbeti ve şarküteri kokuları arasında oturmak… Kötünün iyisini seçme zamanı! Sanırım burası iyi :P

Floransa’dan ayrılmak çok zor olmadı önceki şehirler gibi. Zaten 3-5 tane yer var görecek. Onları da ne kadar detayına girmek istediğinize bağlı olarak 1-2 günde bitirebilirsiniz. Müze ve kilise olayına Madrid ve Barselona’da yeterince doymuşken, artık çok da çekmiyordu canım Roma’dan beri onları. Ama Michelangelo’nun 5metrelik David hekeylini (hatta biri mermer, biri bronz kopyalarını), Venüs’ün Doğuşu’nu, Duomo ve Ponte Vecchio’yu gezip görmeden bitirmedim tabii. Ama Bardini Bahçeleri’ndeki yürüyüş ve Piazza Michelangelo’dan gün batımı kesinlikle liste başında… Zaten İtalya benim için günbatımı nereden daha iyi seyredilir ülkesi oldu. Fotografları görünce siz de hak vereceksiniz.

Pisa ise başlı başına harikaydı. 1 saatlik bir tren yolculuğu ile kolayca varabiliyorsunuz. Tren istasyonundan da ister yürüyerek, ister otobüsle gidiliyor meydana. Ve bakıyorsunuz kule gerçekten yamuk :) Kilisenin çan kulesi zemin nedeniyle gittikçe yatmış, titreşimden zarar gelmesin diye çanlarını bile susturmuşlar artık. Ama insanların tepesine çıkmasına izin var nasılsa. Tabii yıkılmadan ben de bir çıkmış olayım dedim ve bayıldım 15Euroyu. Zaten Floransa ve Pisa’da karşıdan karşıya geçseniz para isteyecekler neredeyse sizden… Özellikle Floransa’nın, atlattığı yangın ve seller sonrası restorasyon maliyetini nasıl çıkardığını tahmin etmek hiç zor değil. Öncekilerde 5-6Euro ödediğiniz müze vb’ne burada 10-15Euro veriyorsunuz.

Yemek de aynı şekilde, giderek arttı maliyetler. Bir kısmı içinize oturuyor ama çok şanslı olduğum zamanlar da olmadı değil. Mesela Roma’da foruma girmeden hemn önce yediğim panini -facebook’ta fotosu olan- , Trastevere’deki muhteşem pizza, Da Gusta’daki harika tiramisu, Campo di Fiori’deki cabarnet sauvignon… Hepsini helal ettim gitti! Floransa’da Pangie’s adlı küçük şirin restorandaki chianti ve tagliatelle ise yine liste başında olmayı hak edenler. Tiramisuları da hiç fena değildi doğrusu… Bir daha gidersem, kesin her akşam oradayım. Yemekleri ile olduğu kadar işletmecisi ve aşçısı tatlı İtalyan amcanın ilgisi de pek keyifliydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder